Kime niyet, kime kısmet diyelim: Sağ popülist iktidarını seçimle muhalefete yollamayı başaran ülke Polonya oldu. Dünya genelinde ve tabii Türkiye’de tüm dikkatler, İsrail-Filistin meselesinin geçmiş on yıllardakinin de ötesinde bir şiddetle parlamasına ve patlamasına kilitlenince, Polonya seçimleri elbette “ehemmiyetsiz” kaldı. Ancak İsrail’in bize vereceği bir önemli ders; ülkeler, siyasetlerini değiştiremezlerse, başka hiçbir şeyi de değiştiremiyor ve sonunda sorunlarının bataklığına saplanıp kalıyorlar.
Polonya’da sekiz yıldır iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi (Prawo i Sprawiedliwość-PiS), 15 Ekim’deki seçimlerde en yüksek oyu aldı-ama muhalefetin çoğunluğu oluşturması nedeniyle hükümet kurmaları imkânsızlaştı. PiS, yaklaşık %35,4 oy alırken; muhalefetteki Yurttaş Koalisyonu (Platforma Obywatelska-PO), yaklaşık %31 destek topladı.
PO’nun lideri Donald Tusk, ismi Avrupa Birliği ve Avrupa kurumları ile özdeşleşen biri. Öte yandan, PiS sürekli olarak AB ile zıtlaşıyor ve AB kurumlarının ülke üzerinde “tahakküm kurmaya çalıştığını” öne sürüyordu.
Buna gerekçe olarak da, “Avrupa Birliği’nin, Polonya’nın ‘yerli ve milli’ özelliklerine uygun hukuk çerçevesinin üstündeymiş gibi davrandığını” öne sürüyorlardı.
Gerçekten de AB yasaları ve hukuki çerçeveleri, Polonya’nınkilerin üzerinde; AB üyesi olmak bunu kabul etmek demek. Fakat PiS, bu durumu “Polonya’nın egemenlik haklarına müdahale edilmesi” biçiminde sunuyordu.
HUKUK DEVLETİNİN YOK EDİLMESİNİN “AB”CESİ…
PiS, iktidara geldiği 2015 yılından bu yana sistematik olarak hukukun üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını baltaladı. Hukuk devleti normlarına göre davranmak isteyen, yani işini yapmak isteyen hâkimleri görevden aldı.
Savcıların atamaları, siyasi tavırlarına göre şekillendirildi. Ülke sisteminde denge ve denetleme mekanizmalarının önemli bir parçası olan Anayasa Mahkemesi’nin altının oyulması için yoğun çaba gösterildi.
Dahası, PiS iktidarda kaldıkça, devlet kurumlarını kendi çiftliğine çevirmeye çalıştı. Yolsuzluk yayıldı. Medya, iktidarın kontrolü altına girsin diye kuşatıldı.
Kadın hakları, “Katolik Kilisesi’nin değerleri ve Polonya toplumunun muhafazakâr yapısı” bahane edilerek kısıtlanmaya çalışıldı. Kürtaj, neredeyse tamamen yasaklandı. “LGBTQ+’lardan arındırılmış” mahalleler, yerel yönetimler oluşturulmaya çalışıldı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının da, Polonya’da büyük bir tartışma haline getirildiği; PiS tarafından Türkiye ile benzer politikalar yürütülmeye çalışıldığını hatırlatalım.
AB SONUNDA YAPTIRIMLARLA KARŞILIK VERDİ
AB, Polonya’da “yıkılmaz” gözüken PiS iktidarının suyuna gitmeye çalıştı uzun süre…İktidar ile takışmanın ülkede milliyetçiliği ve muhafazakârlığı körükleyeceği öngörüldü. Polonya’nın bağımsız hukukçuları, sivil toplum aktivistleri, muhalif isimlerinin uyarıları ve destek taleplerine kulak asılmadı.
Ne var ki-PiS’in, giderek artan bir özgüvenle AB’nin yasama süreçlerini bloke etmesi ve Avrupa yargı sistemini kullanarak, Brüksel’in kendisini mâhkum ettirmeye çalışması bardağı taşıran damlalar oldu. Üstüne üstlük PiS, AB’yi içeriden vurmaya çalışırken yanına destek olarak Macaristan’ı da aldı.
AB de, ancak bu tablo karşısında “Macaristan-Polonya ikilisine” karşı çeşitli mekanizmalar geliştirmeye başladı. En başta da, üyelerinin AB bütçesinden alacağı payı, “hukuk devleti kriterlerine uygun davranıp davranmamalarına” bağladı. Polonya’nın, 2021-2027 AB Bütçesi’ndeki payı, 130 milyar Euro idi.
Ülke, AB’ye girişinden bu yana en çok fon tahsis edilen üyesi olarak 2004’ten bu yana 200 milyar Euro’luk AB kaynağı kullanmıştı. Polonya, iki yıldır AB bütçesinden alacaklarını tahsil etmek için çaba gösteriyor. AB ile çekişmenin bu noktaya varması, Polonya’da siyasi rüzgârın değişmesinin önemli etkenlerinden oldu. Ukrayna Savaşı’na komşu olmak, Rusya’dan gelen tehdit algısı da, Polonya kamuoyunun AB ile kavgalı kalmak istememesine yol açtı.
Ana muhalefet lideri, 2007-14’te Avrupa Konseyi Başkanlığı yapan Tusk, PiS tarafından “dış mihrakların adamı” olarak çerçeveleniyordu: bu algıların Polonya’daki seçmenler arasında karşılığının düştüğünü söyleyebiliriz.
Özellikle, lise ve üzeri eğitime sahip seçmenler, bu son oylamada PiS’ten büyük ölçüde uzaklaştı.
MUHALEFET, “MUHAFAZAKÂRLIĞIN” PANZEHİRİNİ BULDU
Tusk’a, tüm muhalefetin başbakanlığında anlaşabileceği bir aday olarak sivrilmesi nedeniyle, PiS iktidarı tarafından “siyasi yasak” getirilmeye çalışılması da ters tepti. Partisi Yurttaş Koalisyonu, kamuoyunun tepkisini mobilize ederek ülke genelinde protestolar başlattı. Ve bu gösteriler, sadece muhalefet geneline enerji kazandırılmakla kalmadı; aynı zamanda, PiS iktidarı döneminde geri plana atılıp marjinalize edilen hak savunucuları, aktivistlerin de ön plana çıkarıldı.
Diğer bir deyişle, muhalefetin ortak seçim kampanyası bu protestolar oldu. Kadın hakları savunucuları ve cinsiyet odaklı özgürlükçü söylemlerin gösterilerin odağında yer aldığını da belirtelim.
Özetle, Polonya’da muhalefetin formülü; iktidara tepkiyi örgütleyip, sokakta olmaktan çekinmemek ve muhafazakârlığa karşı özgürlükçü söylemi sahiplenmek oldu. “Muhafazakârlığın panzehiri hak ve özgürlükler” diyebildiler; “biz sizden daha ‘yerli ve milliyiz’ yarışına” girmediler.
İKTİDAR ÇELMELERİ DAHA BİTMEZ
Tusk’ın lideri olduğu Yurttaş Koalisyonu, muhtemelen merkez sağ Üçüncü Yol (Trzecia Droga) ve Sol (Lewica) ile beraber hükümet kuracak. Bu üç partinin toplam oyu, %60’a yaklaşıyor. Bu partiler dışında bir de, aşırı sağ popülist Konfederasyon (Konfederacja) parlamento da yer alacak; iki benzer çizgideki
partinin ittifakı olan Konfederasyon, %7 civarında topladı. PiS ile ortaklaşsalar bile, oylarının toplamı koalisyon kurmaya yetmiyor.
Polonya muhalefetinin önünde hala kolay bir yol yok: Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, kartlarını PiS’ten yana oynamaya çalışacak. 2015’te seçilen Duda, PiS’in adayıydı ve aynı çizgideler. Duda’nın hükümeti kurma görevini PiS’e vererek, muhalefetin iktidara gelme sürecini geciktirmesi mümkün. Bu da, PiS’in devlet imkânlarını bir süre daha kullanması demek. Yine de muhalefetin, PiS’in fiili lideri ve “ideolojik babası” Jarosław Kaczyński’nin 74 yaşında ve yorgun olması gibi bir avantajı var; şimdiye kadar, şapkadan asıl tavşanları çıkaran bu kurt politikacı idi zira.
Yine de, Polonya’da muhalefetin yaşadığı büyük coşku; özellikle kadınların “kazanma sevinci” gelecek için ümit veriyor.