Kentte özellikle lodosun etkisiyle sahile yığılan müsilaj geniş alana yayıldı.
Dalgalarla kıyı şeridini kaplayan müsilaj, Kordon Boyu ile feribot iskelesinde yoğunlaşırken Eceabat ilçesi sahilinde de gözlendi.
Deniz salyası olarak da bilinen müsilaj, boğazın kuzey ve güneyindeki akıntı alanlarında etkisini sürdürüyor.
Marmara Denizi ile Ege’nin bir bölümünde 2021’den bu yana belirli aralıklarla gözlenen müsilaj nedeniyle “Marmara Deniz Eylem Planı” hayata geçirilmiş, bu kapsamda tonlarca müsilaj denizden pompalarla çekilmişti.
PROF. DR. ERGÜL: 2021’DE MÜSİLAJLA İLGİLİ GÖRDÜĞÜMÜZ OLUŞUMLARIN BENZERLERİNİ GÖREBİLİRİZ
Öte yandan Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Serdar Aksan ve yüksek lisans öğrencisi Barış Karakaş 21 Ocak’ta Gölcük açıklarında araştırma için dalış gerçekleştirdi. Yapılan dalışta denizin yaklaşık 12-13 metre derinliğinden itibaren yoğun şekilde müsilaj varlığının görüntüsü kayıt altına alındı. Zeminde kümelenmiş müsilajlar olduğu da görüldü. 24 Ocak’ta Yalova Altınova açıklarında yapılan incelemede ise denizin yüzeyinde de tabakalar halinde müsilaj olduğu görüldü.
‘YÜZEYDE DE VARLIĞINI HİSSETTİRDİĞİNİ GÖRÜYORUZ’
Sonbahar aylarından itibaren müsilajın giderek arttığını belirten KOÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Aytekin Ergül, “Müsilaj ya da ‘Deniz salyası’ adını verdiğimiz oluşum, tek hücreli fitoplanktonik organizmalardan vücut ifrazatı şeklinde salgılanan ve aslında olağan koşullarda denizlerde rastlanan ancak Marmara Denizi’nde çok yoğunlaşmış halde karşılaştığımız ve maalesef birçok bakımdan zarar veren, ekonomik kayıplara da neden olabilen ya da deniz yaşamını olumsuz etkileyebilen bir durum haline geldi. Bunu 2021 yılında bütün halkımız maalesef tecrübe etmişti. Yine benzer oluşumlarla karşılaştığımızı üzülerek söylemek zorundayım. Özellikle sonbahar aylarından itibaren Marmara Denizi’nin farklı bölgelerinde yaptığımız çalışmalarda ve gözlemlerde giderek artan boyutlarda varlığını koruduğunu, sürdürdüğünü görüyoruz. Geçtiğimiz hafta Altınova açıklarında yaptığımız bir çalışmada, müsilaj tabakalarının su yüzeyinde de görülür halde var olduğunu belirledik. Yani suyun belirli derinliklerinde var olduğunu zaten biliyorduk ancak oluşumun yüzeyde de artık varlığını hissettirdiğini görüyoruz. Bu ne yazık ki önümüzdeki aylarda varlığını daha da çok hissettirebileceğini düşündürüyor” ifadelerini kullandı.
‘ALINAN SONUÇLARIN NE KADAR YETERLİ OLDUĞU DENİZİN DURUMUNDAN GÖRMEMİZ MÜMKÜN’
Tedbirlerin ulaşabildiği düzeyin yeterli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ergül, “Yoğun olarak 2021 yılında özellikle bu sorunla birlikte biz de boğuşmaya başladık. Görünen o ki önümüzdeki süreç yine bu boğuşmayla birlikte geçecek. Çünkü müsilajın oluşumunda ham madde olarak tek hücreli canlıların kullandığı özellikle azotlu ve fosforlu bileşiklerin su ortamında varlığını koruduğunu görüyoruz. Marmara Denizi’nin hemen her tarafında besleyici elementlerin farklı derişimlerde olmakla birlikte, müsilajın oluşturulabilmesi için yeterli derişimlerde olduğunu tespit ediyoruz. Bu aslında uzun süredir de bilinen bir gerçek. Esasen, bunun bertarafı ile ilgili tedbirler de alınmaya çalışılıyor. Yani oluşturulan komisyonlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu hadise ile ilgili alınan aksiyonlarda da bu durum vurgulandı. Özellikle arıtma tesislerinin ileri arıtım yapan tesisler haline dönüştürülmesi ile ilgili bir irade ortaya koyuldu. Bununla ilgili de bildiğim kadarıyla çalışılıyor ancak alınan sonuçların ne kadar yeterli olduğunu fiilen ancak denizin durumundan görmemiz mümkün. Görünen o ki tedbirlerin ulaşabildiği düzey yeterli değil. Umuyorum önümüzdeki süreçlerde bu konudaki irade artarak devam eder ve bu sorundan kurtuluruz ya da denizin bu müsilajla baş edebilir, onu çevirebilir hale gelmesini sağlayabiliriz” dedi.
‘BU DOĞAL ARTIŞ DENİZİN KALDIRABİLECEĞİ YÜKÜN DAHA FAZLASINI ÜRETİYOR’
Daha önce görülmeyen müsilajın son yıllarda neden görülmeye başlandığı sorusuna da yanıt veren Prof. Dr. Ergül, “Esasen o dönemlerde de ondan önceki yıllarda da 2021’den önce de vardı fakat yoğunluğu denizin yüzeyinde hissedilebilir, gözle görülebilir halde değildi. O dönemlerde Marmara Denizi bunu çevirebiliyor, azot-fosfor dengesini kurabiliyordu. Fakat biz 2021’deki çalışmaları, teknik olarak ölçümleri yaptığımızda Marmara Denizi etrafındaki nüfus aşağı yukarı 25 milyon civarındaydı. Geçtiğimiz aylarda TÜİK kayıtlarına göre Marmara bölgesindeki deniz etrafındaki Nüfusun, 27,2 milyona yükseldiğini gördük. Dolayısıyla da özellikle nüfus arttıkça evsel deşarjların da buna bağlı olarak artışı doğaldır ve bu doğal artış denizin kaldırabileceği yükün daha fazlasını belli ki üretiyor. Muhtemelen daha önceki dönemlerde deniz, sirkülasyonlar, akıntılar, müsilaj oluşumunu ya da gözle görülür hale gelişini engelleyecek şekilde bunu çevirebiliyordu. Ancak maalesef artan baskı, yani azotlu ve fosforlu bileşiklerin girdisi, oradaki müsilajı üreten organizmaların hammadde olarak rahatlıkla kullanabilecekleri düzeylere ulaştı ve bu devam ediyor” diye konuştu.
‘ATIK SU ARITMA TESİSLERİ, İLERİ TEKNOLOJİ KULLANMALI’
Önerilerini de sıralayan Prof. Dr. Ergül, “Atık su arıtma tesislerinin ileri düzeyde, ileri teknoloji kullanan tesisler haline getirilmesi lazım. Bu tesislerden verilen, arıtıldıktan sonra bile denize deşarj edilen atıkların tekrar yeniden kullanımları, bunlar sulama amacıyla olabilir ya da haddehanelerde soğutma amacıyla olabilir, sanayi tesislerinde olabilir, benzeri şekillerde denize deşarjının mümkün olduğu kadar azaltılması bir başka çözüm yolu olarak kullanılabilir. Çünkü ileri düzeyde arıtım yapan tesislerden bile az ya da çok denize azotlu, fosforlu bileşikler gönderilmeye devam ediyor. 2021 yılında müsilajla ilgili çalışmalarımızı yaparken tespit ettiğimiz bir husus şuydu; Marmara Denizi etrafındaki bütün atık su arıtma tesisleri ileri düzeyde arıtım yapan tesisler haline dönüştürülse bile, yılda yaklaşık 8 groston azot ve 1,3 groston fosfor hala denize deşarj edilmeye devam edecek. 25 milyonluk nüfusu baz alarak yaptığımız bu çalışmayı şimdi yenileyecek olsak, nüfusu 27,2 milyona çıktığını göz önüne alırsak yani tablo daha da ağırlaşmış oluyor. Dolayısıyla da önümüzdeki günlerde müsilajla ilgili oluşumları 2021 yılında gördüğümüz oluşumlara benzer şekilde görmemiz hiç sürpriz olmayacaktır” ifadelerine yer verdi.
‘YAZ MEVSİMLERİNDE AZALMA GÖZLENMESİ NORMALDİR’
Su sıcaklıklarının müsilaja etkisine dikkat çeken Prof. Dr. Ergül, “Marmara Denizi’nin farklı bölgelerinde sonbahar aylarından bu yana yürüttüğümüz, özellikle tüplü dalışlarla sualtı görüntü kayıtlarıyla birlikte yürüttüğümüz çalışmalarda, su sıcaklığıyla müsilaj oluşumu arasındaki ilişkiyi de görüyoruz ve su sıcaklıkları müsilajı oluşturan canlıların çok sevdiği, optimum kabul edilen seviyeye doğru yükseldikçe, müsilajın derinlerde oluşurken artık yüzeye yakın tabakalarda da oluştuğunu gözlemlemeye başladık. Görünen o ki bahar mevsimlerinde yüzey sıcaklığı aşağı yukarı 15 santigrat derece civarına ulaştığı zaman, müsilajın yüzeyde de artık daha çok oluştuğunu ve yoğunlaştığını görmemiz mümkün olabilir. Bahar mevsimlerindeki oluşumun yaz mevsimlerinde azalması beklenir. Çünkü yüzey suyu sıcaklıkları, bu organizmaların özellikle sevdikleri sıcaklık değerlerinin üzerine çıkar. Dolayısıyla da o mevsimlerde biraz azalma gözlenmesi, bunun beklenmesi normaldir” dedi.
‘DEVLETİMİZİN ELİNDE ÇÖZÜME YÖNELİK YAPILABİLECEKLERLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR BİLGİ BİRİKİMİ VAR’
Yapılan çalışmalar ve alınan önlemlere de değinen Prof. Dr. Ergül, “Oluşumu destekleyen, besleyen azotlu ve fosforlu bileşiklerin girdilerinin azaltılması için bütün Marmara Bölgesi etrafındaki kurumların, kuruluşların, yetkili kurumların hepsinin konuya ciddiyette el atması gerekir. Meclisimizin bu konuda almış olduğu kararlar var. Bu iradenin sürdürülmesi ve orada alınan kararların desteklenmesi gerekir. Esasen bu konuyla ilgili gerek bakanlıklarımız gerekse araştırma kuruluşlarımız, üniversitelerimiz çalışıyorlar. Benim bildiğim Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, TÜBİTAK tarafından yürütülen projeler var. Tabiat Varlıklarını Koruma Kurumu tarafından yürütülen bir projenin içerisinde arkadaşlarımızla bulunuyoruz. Burada hakikaten ciddi tespitler yapılıyor ve devletimizin elinde çözüme yönelik yapılabileceklerle ilgili önemli bir bilgi birikimi var. Dolayısıyla bunların hayata geçirilmesi için kamuoyunu da ikna ederek güçlü bir irade konulması gerekir. Özellikle Marmara Denizi gibi küçük bir deniz etrafında nüfus dağılımı ile ilgili ciddi bir problemimiz olduğunun tespit edilmesi ve bununla ilgili aksiyonlar alınması gerekir” diye konuştu.
More Stories
MTSK Sınavında Fenalaşan Öğretmen Hayatını Kaybetti
Kılıçdaroğlu: Onurlu gazetecimiz ve insan hakları savunucusu Sayın Abdi İpekçi’yi, ölümünün yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum
Son Dakika… Devlet Bahçeli teğmenlerin ihraç kararını savundu: ‘Doğru ve isabetli’